20 Aralık 2015 Pazar

Benzinsiz, parasız, etsiz yolculuk: Bisikletli Sahaf

Bisikletli Sahaf'ın kurucuları Rüzgar Alper Benli ve Filiz Gülez
2014 yılının Nisan ayından beri önce Avrupa'da daha sonra Türkiye'de bensizsiz, parasız ve et yemeden bisikletle yolculuk eden Filiz Gülez ve Rüzgar Alper Benli 20 Aralık 2015 Pazar günü Boğaziçi Üniversitesi Tarlataban İnsiyatifi'nin konuğu oldu. Yolculuklarından, friganizmden ve projelerinden bahseden ikili arkasında durdukları yaşam biçimini ve kültürünü anlattı. 


"Bisiklet aylaktır" #şiirbisiklette
Öğle saatlerinde başlayan ve Tarlataban Bostanı'nda gerçekleşen söyleşiye ikili ve katılımcılardan bazıları bisikletleriyle geldi. İkilinin çöpten bulduğu ve hala yenilebilir durumda olan elmalar, katılımcıların getirdiği atıştırmalıklar masaya konup çay demlendikten sonra söyleşi başladı. Konuşmalarına benimsedikleri yaşam biçimini ve kültürü anlatarak başlayan ikili yolculuklarını illa ki vejeteryan veya çöpçü olarak etiketlemek gerekmediğini belirtti. Ekolojik Avrupa Turu, Tohum ve Masal Turu ve Ekolojik Kütüphane projelerini anlatan ikilinin gündeminde bisiklet yolculuğunda kadın olmak, yolculuk boyunca karşılaştıkları tepkiler ve zorluklar vardı. Yaklaşık 20 kişinin katıldığı etkinlik katılımcıların da kendi deneyimlerini paylaşmasıyla devam etti. Söyleşinin sonunda katılımcıların sorularını cevaplayan ikili, iki saat süren buluşmadan yine bisikletlerine binerek ayrıldı. 

Bisikletli Sahaf'ın hikayesi
Bisikletli Sahaf'ın kurucularından Rüzgar Alper Benli (25) yolculuğa Nisan 2014'te Yunanistandan başladı. Daha sonra Filiz Gülez (26) Haziran 2014'te Belçika'ya uçarak yolculuğa dahil oldu. İkilinin 'Ekolojik Avrupa Turu' adıyla bir sosyal deney olarak başladıkları Avrupa yolculuğu 11 Eylül 2014'te sona erdi. İstanbul'a geri dönen ikili kendilerine bisikletleriyle yapabilecekleri bir iş kurmaya karar verdi. Bu aşamada ikili evlerindeki kitapları satmaya başladı. Blogları üzerinden kitap listesi yayınlayan ikili alıcılara kitaplarını teker teker bisikletleriyle götürmeye başladı ve Bisikletli Sahaf projesini başlattı. Ardından Mart 2015'te Türkiye turuna çıkan Bisikletli Sahaf 'Tohum ve Masal Turu' adını verdikleri seyahati Eylül 2015'te tamamladı. İkili yolculukları boyunca benzinsiz, parasız ve et yemeden seyahat etti. Geçtiğimiz Eylül ayından beri de Bisikletli Sahaf projesini genişletmeye ve otonom bir hale getirmeye çalışan ikili Ekolojik Kütüphane çalışmalarına başladı. 

Ekolojik Avrupa Turu
Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü mezunu olan Rüzgar Alper Benli okulun son döneminde çalışmak istemediğine ve Avrupa'yı bisikletle dolaşmaya karar verdi. Ancak bir bisiklet turuna çıkmak için bir sürü ekipmana ihtiyaç vardı. "Bu ekipmanı ya satın almam gerekiyordu, ki öyle bir param yoktu, ama insanların evinde boş duran eşyaları 6 aylığına ödünç alıp yola çıkabilirim diye düşündüm" diyen Benli'ye arkadaşları destek verdi. Ödünç aldığı ekipmanla yola çıkan genç adamın amacı yolcuğun ekolojik olmasıydı. "Yolculuğun etsiz, benzinsiz ve parasız olması benim için ekolojik olmasının tanımıydı. O yüzden Avrupa turunu da böyle yapalım dedik" diyen Benli Nisan 2014'te tek başına Avrupa turuna çıktı. 
İkili Boğaziçi Üniversitesi'nden ayrılırken

Üniversite öğrenciliği boyunca birden fazla işte çalışan Filiz Gülez kendisine söyleneni yapmanın onu mutlu etmediğini fark etti. Ne istediğini yolda anlayacağını düşünen Türkiye'yi turlamaya karar verdi. Bu sırada Rüzgar Alper Benli ile tanışan Gülez, Türkiye turunu erteleyip Benli'nin Avrupa seyahatine dahil olmaya karar verdi ve Haziran 2014'te Belçika'ya uçarak Ekolojik Avrupa Turu'na dahil oldu. Yanına hiç para almadan Belçika'ya giden Gülez ve Benli Belçika'dan İstanbul'a beraber pedalladı. 

"Parasız olmak çok farklı bir deneyimdi. İhtiyaçtan doğuyor ya icatlar, o zaman ne yapabiliriz diye düşünmeye başladık. Çöpten beslenme de buradan çıktı. Beslenmemizi genelde günlük üretim yapan fırınlar, restoranlar ve benzincilerin fazlalarıyla sağladık" diyen Gülez, şehir merkezlerinde karnını doyurmanın daha kolay olduğunu belirtti. Parasız seyahat etmenin onları daha fazla insanla iletişim kurmak durumunda bıraktığını söyleyen ikili insanlarla daha samimi ilişkiler kurduklarını anlattı. Toplam 5 ay süren ve 17 ülkeyi gezip Türkiye'ye dönen ve bisikletle yapabilecekleri bir iş kurmaya karar veren ikili fosil yakıp harcamadan ikinci el kitap dağıtımına başladı ve böylece kitapların geri dönüşümüne ve daha çok insana ulaşmasına olanak sağladı. 

Masal ve Tohum Turu
Bisikletli Sahaf projesini başlattıktan sonra Mart 2015'te rotasını Anadolu köylerine çeviren Gülez ve Benli atalık tohum toplamaya ve unutulmaya yüz tutmuş Anadolu masallarını derlemeye karar verdi. "Tohum ekilmezse, masal anlatılmazsa ölür" sloganıyla yola çıkan ikili 6 ay süren yolculukları boyunca 160 çeşit atalık tohum topladı ve dağıttı. Şimdilerde Ekolojik Kütüphane projesini yürüten Bisikletli Sahaf'ın kurucu ikisinin gelecek planı ise tek başlarına yolculuğu deneyimlemek. 
Tarlataban Bostanı'nda söyleşi
Ekolojik Kütüphane
Türkiye turunu tamamladıktan sonra Bisikletli Sahaf'ı genişletmeye ve bu işe daha fazla insanı dahil etmeye karar veren gençler Ekolojik Kütüphane projesini başlattı. İkili ellerindeki ve bağışlanan kitapları ihtiyacı olan okullara bisikletleriyle ulaştırdılar ve projelerine gönüllüleri de dahil ettiler. Projeye kitap bağışlayarak, kitaba ve kütüphaneye ihtiyacı olan okulları Bisikletli Sahaf'a bildirerek, bisikletle kitap taşıyarak ve projenin duyulmasını sağlayarak destek olmak mümkün.  

Haber: Hazal Sipahi
Tür: Multimedya Haber

14 Aralık 2015 Pazartesi

Anarşişt Kadınlar'ın ekoloji mücadelesi

Tarlataban Bostanı'nda söyleşi
Anarşist Kadınlar 14 Aralık 2015 Pazar günü ekoloji mücadelelerini anlatmak üzere Boğaziçi Üniversitesi Tarlataban İnsiyatifi'nin konuğu oldu. Tarlataban Bostanı'nda gerçekleşen söyleşide ana başlıklar ekoloji mücadelesinde feminizm ve anarşizmdi. 

2'si erkek yaklaşık 20 kişinin katılımıyla gerçekleşen söyleşiye kadın-doğa ilişkisinin paralelliğini anlatarak başlayan Anarşist Kadınlar'ın gündeminde tüketim karşıtı alternatif çalışmalar vardı. Sistemin bütüncül saldırısına karşı bütüncül bir mücadele verilmesi gerektiğini vurgulayan konuşmacılar Loç Vadisi sürecini, TEMA deşifresini, nükleer santral karşıtı, şirket önü ve fuar eylemlerini anlattı. Beraber yapılacak çok şey olduğunu belirten kadınlar direnişi refleks edinmenin gerekliliğinin altını çizdi.


Söyleşide konuşulanların özeti 
Nergis Şen, Anarşist Kadınlar
Nergis Şen (21) Anarşist Kadınlar:
"Biz farklı süreçlerde farklı şekilde hareket eden bir topluluğuz. Bedenlerimize yapılan saldırılara ve adaletsizliklere karşı mücadele ediyoruz. Mücadele etmek gerektiğini de düşünüyoruz. Kadınlar her türlü iktidara karşı ezilmişliğe maruz kalıyor. Bugünkü etkinlikle bağdaştırmak istersek de doğanın içindeki yaşam alanlarımıza karşı yapılan her türlü saldırıya karşı bir direniş gösteriyoruz. Böylesi bir etkinlikte var olmak bizim için de çok önemli. Birçok farklı düşünce var ama bizim düşüncelerimizin de dinlenmek istenmesinden dolayı bugün buradayız. Aynı zamanda Anarşist Kadınlar olarak Patika Ekoloji Kolektifi ile birlikte hareket ediyoruz. Kentsel ve kırsal alanlardaki dönüşüme ve sömürüye karşı mücadele ediyoruz. Kırsaldaki insanların direnişinin kentte de ses bulması açısından bu süreçlere katkıda bulunmaya çalışıyoruz."



Özlem Arkun (29) Anarşist Kadınlar:
Özlem Arkun, Anaşist Kadınlar
"Anadolu'da dokuma sanatında kullanılan dişiliğin temsilcisi eli belinde motifinden bahseden Arkun: "Kadının doğa gibi üretken olmasına istinaden çok paralel bir algının ürünü aslında eli belinde motifi. Kadının gücü, doğanın gücüyle birlikte ele alınıyor; afetlerinden ve tufanlarından hem korkulan hem de bereketli ve hayat veren bir güç olarak saygı duyuluyor. Erkin olmadığı dönemde kadının pozisyonuna baktığımızda kadın ve doğa ilişkisinin ne kadar paralel olduğunu görüyoruz. Kadının doğayla kurduğu ilişki aslında sadece başı sıkıştığında veya yaşam alanına bir saldırı olduğunda değil.

Mücadele etmek bütünlüklü bir hat. Bir tarafından başladığın zaman karşı çıkmaya ve mücadele etmeye, diğer tarafını görmezden gelmek olmuyor. Görmezden geldiğinde mücadele ettiğin alan da boşa düşmeye başlıyor. Anti-militarist olmak, doğa mücadelelerinde saf tutmak, kadın mücadelesi noktasında hassasiyet göstermek gibi şeyler aslında eşgüdümlü gidiyor."


Didem Deniz Erbak, Anarşist Kadınlar
Didem Deniz Erbak (23) İstanbul Üniversitesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü öğrencisi, Anarşist Kadınlar:
"Bir tarafta kadının yaratıcı pozisyonundan bahsediyoruz doğayla kurduğu ilişkide. Diğer tarafta da savaşlar ve ölümler var. Kadının buralarda gösterdiği tavır hep ikinci pozisyondaymış gibi yansıtılsa da aslında çok birincil pozisyonda. Yaşamla kurulan ilişki göz önünde bulundurularak ölümle ve savaşla girilen mücadele kadın için çok anlamlı. Kırsaldaki kadınlar kapitalizmin çok saldıramadığı kendi yaşamları içerisinde gündelik akışlarında doğayla ilişkisini daha iyi sürdürebiliyor. Savaş karşıtı mücadele ile ekoloji mücadelesi çok içiçe geçiyor. Yaşamlarımıza o kadar bütünlüklü bir saldırı var ki biz de o mücadeleyi sürdürürken aynı bütünlükle geri dönüş yapmalıyız. Bir yerde boşluk verildiğinde sistem oradan baskısını arttırıyor. Kadın mücadelesinde bizi bir araya getiren en önemli şey de bu bütünlülük oluyor."

Özlem Arkun:
"Saldırı çok farklı hatlardan devam ederken bunların kılcalları da oluyor. Militarizm sadece savaşla saldırmıyor. Militarizm bir kültür olarak gündelik yaşantıda kadınlık rollerini belirliyor. Bir kadının vatana feda edecek evlat doğurmasının propogandasını yapıyor ya da savaş dönemlerinde ötekileştiricek o hiyerarşiyi kuruyor. Kadının erkekten daha aşağıda olduğu öğretisini sürekli yineliyor. Doğanın talanına ilişkin mücadele hattı sadece yaşam alanlarımıza bir HES yapılmak istendiğinde görünür oluyor belki ama aslında doğadan koparılan hayatlarımızda gündelik karşılıkları oluyor. Mücadele ettiğin alanda gündelik pratiklerini yeniden düşünüp örerek gündelik direnişler de geliştirmen gerekiyor."

Didem Deniz Erbak:
"Yaşamın kendisinde bir mücadele vardır. Mevsimlerin geçişinde, tüm canlı yaşamı içerisinde, ekolojik yaşamda her şey bir mücadele. Bir tohumun toprakta filizlenmesi bile bir mücadele, bütün işleyişin kendisi mücadele."


Zeynep Çoşkunkan (20) Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü öğrencisi, Anarşist Kadınlar):
"Kadın ve doğanın üzerindeki iktidar ilişkilerinin yanında aynı zamanda Anarşist Kadınlar olarak hem direnişlerde hem de kendi günlük pratiklerimizde kurduğumuz kolektif ilişki biçimlerinin doğadaki ilişki biçimleriyle paralelliği var. Doğa ve kadın üzerindeki tahakkümü bütünlüklü bir iktidar olarak algılamak gerekiyor. İktidar dediğimiz kavram doğanın tüm kaynaklarını kendisi için kendi yararına kullanılabilecek meşru bir kaynak olarak görürken, aynı zamanda ataerkil bir yapıya sahip olduğu için kadın bedeni ve kimliği üzerinden de politikalar üretiyor. Kadın ve ekoloji mücadelesi bu yönden birbiriyle bağlantılı. Kadınlar da ekoloji de aynı şeye karşı bir direniş halindeler. Kadın kendi kimliğine doğrultulan bir iktidara karşı ekoloji de direniş içerisinde.

Devletlerin, ataerkinin, iktidarın oluşmadığı ilkel ve komünal toplumlarda kadının pozisyonuyla şimdiki ataerkil ilişki biçimlerinin geliştiği toplumlarda kadının rolleri çok daha farklı. Hem tarihsel hem de yaşamsal olarak kadınla doğanın arasındaki ilişki çok daha belirgin. Kadın bereketlidir, toprak gibi. Kadın doğayla içiçedir, doğanın bir parçasıdır. Eskiden daha saygı duyulan, yaşamı üreten olarak kadına daha fazla saygı duyulurken şimdi evlere kapatılan, erkek iktidarının ona gösterdiği yaşam alanı içerisinde sıkıştırılmış bir kimlik olarak kalıyor. Ancak tüm bunlara rağmen kadınların doğayla kurduğu ilişki biçimi daha farklı ve daha yakın olduğu için kadın bulunduğu yaşam alanından doğayla daha güçlü bir ilişki geliştiriyor. Toprağı ektiği zaman, dereden su alıp bitkiler yetiştirdiği zaman bunu diğer nesillere aktarma ihtiyacını hisseden kadın oluyor.


Anarşist Kadınlar'ın ekoloji mücadelesine dair söyleşi
Loç Vadisi'ndeki kadınların direnişte ön planda olmalarının kendiliğinden ve yaşamsal alanlarında doğayla kurdukları ilişki biçiminden kaynaklanıyor olduğunu görüyoruz. Devlet, tarih boyunca kadını üretkenliği üzerinden kendine bir kaynak olarak kullanıyor. Kadının bedeni, üretkenliği ve doğurganlığı devlet politikalarında kullanılıyor. Bunu yaparken insanı doğadan koparıp doğanın karşısına koyarak ezen-ezilen ilişkisini arttıran devlet kadınla kendisi arasında da aynı biçimde bir ilişki kuruyor.

Kapitalizmin ve devletlerin insanı doğadan kopartmasına tarihten bir örnek vermek gerekirse 1645 yılında İngiltere'de çok büyük bir çitleme hareketi ortaya çıkıyor. Bu aynı zamanda mülkiyet kavramının ortaya çıkışıyla da alakalı. Öncesinde insanlar ihtiyaçları olan ürünleri beraberce yetiştirip doğayla paralel bir ilişki içerisinde kolektif bir biçimde yaşarken çitleme hareketiyle beraber bu insanların toprakları ellerinden alınıyor. Önceden hep beraberce paylaşma ve dayanışma içerisinde yaşayan insanların yaşamına böylece bencillik ve rekabet kültürü giriyor. Çitleme hareketine karşı çıkan isyanlarda kadın yine ön plana çıkıyor çünkü kadının yaşamı dönüştürmeye olan yatkınlığı daha fazla tepki vermesine neden oluyor. Devlet bu kadınları itibarsızlaştırmak yoluyla sindirmeye çalışıyor ve cadı yaftası altında bu kadınlar hakkında kara propoganda yapıyor. Kadim bilgilerin sınırlandırılmasına gidiliyor ve kadınların örgütlülüğüne bir saldırı geliştiriliyor.
Söyleşinin gerçekleştiği Tarlataban Bostanı

Loç Vadisi sürecinden bahsetmek gerekirse Loç Vadisi, Kastamonu'da 4 tane köyün vadiye baktığı bir alan. Karadeniz'de mücadele zaten yıllardır devam ediyor çünkü dereler HES yapılmak isteniyor. Kapitalizme ve devlete hizmet eden projeler bu bölgeye yapılmak istendiğinde buradaki halk ayaklanıyor. Buradaki köylerin genç nüfusu çok az. Bu direniş sürecinde yaşlı insanlar iş makinalarının önüne geçiyorlar. Biz de Anarşist Kadınlar olarak bu direnişin sesini kentsel alanlarda nasıl duyurabiliriz diye düşündük. Şehirde bir mücadele hattı kurarak buradaki insanlara kırsalda nelerin olduğunu anlatabiliriz hem de üstlenici şirkete geri adım attırabiliriz dedik. Şirket önü oturma eylemleri düzenledik."

Deniz Didem Erbak:
"Üstlenici şirket olan ORYA'nın Kabataş'taki binasının önüne gittik. Loç Vadisi'ne HES yapmak isteyen ORYA Enerji'nin CEO'su Orhan Yavuz TEMA Vakfı'nın mütevelli heyetinden bir şahıs. Bir Loç Vadisi mücadelesinde bunu da deşifre etmek istedik."

Zeynep Çoşkunkan:
"Şirket önünde gerçekleşen nöbetlerde sarı çizme, yağmurluk ve yazmalarla yer aldık. Bu esnada vadide de insanlar direnişteydi. Jandarmanın bir gece vadideki halka saldırmayla beraber direniş yükselmeye başladı. Hem şehirde hem de köyde, o yaşam alanının öznesi olan insanların da direniş göstermesiyle bir şeyler değişiyor. O insanlar kendi yaşamları üzerinde söz sahibi olduklarının bilinciyle bir direnişi başlatıyor.
Anarşist Kadınlar ekoloji mücadelesini konuşuyor
Deniz Didem Erbak:
Kadınların en önde olduğu bir direniş söz konusu. Biz bütün pankart asma, oradaki masamızı kurma, çay demleme ve yemek yapma işlerini hep beraber kadınlar olarak yaptık. Yaşlı insanların bu süreci sahiplenmesinin de önemi büyük. Biz şehirde doğan ya da hayatının büyük bölümü şehirde geçirmiş gençler insanın doğayla olan ilişkisinin o kadar farkında değiliz. İnsanın doğadan koparıldıktan sonra doğa üzerinde tahakküm kuran bir pozisyona geçmesi şehirde yaşayan insanların reflekslerine inmiş bir şey. İneği öldü diye hastanede günlerce yatan kadınlar, ağacı kesildi diye ağacını kesen kardeşlerine küsen kadınlar gibi örneklerle çoğaltabileceğimiz insanların doğayla kendi kültürleri üzerinden kurdukları bir bağ var. Sahip oldukları dillerini, kültürlerini doğayla ilişkili olarak kurmuş bu kadınlar. Bunu korumak adına kadınların büyük bir derdi oluştu. Bu süreç oradaki insanların da politize olduğu bir süreç haline geldi. Biz o kadınlara Kürt annelerinden, Cumartesi Anneleri'nden bahsettik. Loçlu teyzelerle Cumartesi Anneleri'nin eylemine gittik. Bu durum kadınların söz konusu direniş olduğunda aslında bütün kimliklerinden sıyrılabileceğinin göstergesiydi. Loçluların anarşist algısı değişti ve fikirsel bir farklılaşma yaşadılar. Bir dert var ve bu dertte ortaklaştığımızda aslında birbirimizi de dönüştürmeye başlıyoruz.

Ekoloji mücadelesinde bizim anladığımız şu oldu: Beraber yapabilecek çok şeyimiz var ve bu noktada ortaklığımız çok fazla. Tıpkı kadın mücadelesi gibi. İçinde yaşadığımız toplumda olağanlaştırılmaya çalışılan baskılar, tacizler ve yıldırma politikalarına karşı yaşamını savunmak isteyen kadınların bir araya gelip yapacakları çok şey var. Bu sonsuz yok etme, ve ötekileştirme anlayışına dair doğayla bütünleşmeyi hedef koyarak bu mücadeleyi sürdürmenin yolları hala arıyoruz. Bu yolları genişletmeye çalışıyoruz ve bunun mücadelesini veriyoruz."


Sinem Özkan, Tarlataban İnsiyatifi
Tarlataban'ın hikayesi
Boğaziçi Üniversitesi'ndeki Starbucks İşgali'nden sonra yediğimiz ve içtiğimiz şeyler nedir, nereden geliyor ve bu süreçte neler oluyorun sorgulanmasının ardından ortaya çıkan Tarlataban İnsiyatifi'nin amacı okul içerisinde öğrencilerin bir şeyler üretebilmesi ve bu üretim sürecinin takip edilebilmesi. Adil gıda üretmeye çalışan insiyatif üniversitenin Güney Kampüsü'ndeki bostanda atalık tohumlar kullanılıyor. Kışlık ve yazlık ekimlerin yapıldığı bostandan elde edilen ürünlerin arasında maydanoz, tere, roka, semizotu, dereotu, marul, pazı, ıspanak, havuç ve bakla var. Kimyasal gübrenin kullanılmadığı, malçlama yapılan bostanda ayrıca kompost çukurları da bulunuyor. Bostanın asıl amacının Boğaziçi Üniversitesi Kooperatifi'ni (BÜKOP) ve Öğrenci Kooperatifleri'ni (ÖKOP) beslemek olduğunu belirten Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü öğrencisi Sinem Özkan (18) :"Tarlataban'ın üretici, BÜKOP aracı ve ÖKOP da tüketim ağı şeklinde olması amaçlanıyor" dedi.


Fundagül Arslan, Katılımcı
Etkinlikten Facebook üzerinden haberi olan Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatı Bölümü öğrencisi Fundagül Arslan (21) Tarlataban Bostanı'na ilk defa geldiğini belirtti. Bisiklet Kulubü üyesi olan Arslan kadınların ekoloji mücadelesinde neler yaptığını öğrenmek ve Tarlataban İnsiyatifi ile alakalı daha fazla bilgi sahibi olmak için etkinliğe katıldığını söyledi.

Haber: Hazal Sipahi
Tür: Fotoğraflı Haber Yazısı

6 Aralık 2015 Pazar

Şehirde gıda ormanları

28 Kasım Cumartesi Cihangir CREATE'de gerçekleşen Gıda Ormanı Atölyesi'nin eğitmeni Permakültür Tasarımcısı Aybüke Zengin'di. Kendine yeten ve kendini döndüren bir gıda ormanı tasarlamanın anlatıldığı atölyeye 7 kişi katıldı.
Atölyenin eğitmeni Aybüke Zengin
3 saat süren atölyenin konu başlıkları permakültürün tanımı ve etik ilkeleri, arazi onarımı, ağaçlar ve enerji döngüsü, ardıllık ve gıda ormanı tasarımı, dikimi ve bakımıydı. Verimli bir orman sistemi oluşturmak için hayvanların ve bitkilerin işlevlerini tam anlamıyla yerine getirebilecek ortamlarda uyumlu bir şekilde bir araya getirilmesi gerektiğini vurgulayan eğitmen Aybüke Zengin, tüm bunları dünyayı ve canlı yaşamını gözetip fazla olanı vakfederek nasıl yapılacağını anlattı. 
Yemek arasında sohbet eden katılımcılar

Arazi onarımı, örüntü ve albido etkisi
Arazi onarımını yanmış ve potasyumu eksik, sıkışmış ve üzerinden ağır iş arabaları geçmiş havasız, sürülmüş ve gevşemiş kolay dağılan toprak çeşitleri üzerinden anlatan Zengin bu toprakların nasıl toprak kaybı olmaksızın onarılabileceğinden bahsetti. Ardından örüntü kavramına geçen eğitmen, örüntüyü kendini tekrar eden ancak her bir tekrar durumunda çeşitli küçük farklılıklar içeren doğadaki oluşumlar olarak tanımladı. Bu kendini çeşitli farklılıklarla tekrar eden düzenin doğanın bütünselliğini kavramaktaki önemine değinilen atölyede örüntüye örnek olarak deniz dalgaları, sarmallar ve çeşitli ağlar verildi. Bir ağacın ışığı savurabilme yeteneği olan albido etkisine değinen Zengin, "Bir ağaç ışığı tutuyorsa albido etkisi düşüktür. Koyu renkli ağaçlar ve mezarlık selvileri gibi" dedi. Geçirgen yani ışığı yansıtan türlerin yazın serinlik etkisi yarattığını söyleyen eğitmen buna da bambu ağacı örneğini verdi. Bir araziyi iyice gözlemledikten sonra nelere ihtiyaç olduğunun belirlenmesi gerektiğini anlatan Zengin, bu belirlemede rüzgarı, yağış miktarını, yalıtım etkisini ve yoğunlaşmayı göz önünde bulundurmak gerektiğini söyledi. 

"Sorun, çözümün ta kendisidir."
Aybüke Zengin örüntü kavramını açıklarken
"Bir şeye sorun gözüyle bakarsak ve onunla savaşmaya kalkarsak, doğa direnir. Bu meseleyi daha yapıcı ele alırsak sorundan çözüme gidebiliriz ve durumu kendi avantajımıza çevirebiliriz" diyen eğitmen Aybüke Zengin ormanları gözlemleyerek, stratejik düşünerek ve araç-gereçlerimizi kullanarak daha iyi ormanlar yapmanın mümkün olduğunu belirtti. Bir gıda ormanı oluşturmadan önce yapılması gerekenleri arazi seçimi, çitleme, toprak hazırlığı, erozyonla mücadele, arazinin sulanmasıyla alakalı ön hazırlık, arazinin eş yükselti eğrilerinin belirlenmesi ve toprağın su tutma kapasitesinin arttırılması olarak listeleyen Zengin, ardından gıda ormanı tasarımını ve bir gıda ormanının katmanlarını anlatmaya başladı. 

Gıda ormanı ve evreleri
"Yer örtücü, otsu, çalı ve farklı yükseklikteki ağaçlardan oluşan türlerin arasına ekilen üretken meyve ağaçlarının oluşturduğu gıda ormanın destekleyicileri ise kök ve sarılıcı türler oluşturuyor. 7 katmandan oluşmasının en verimli olduğu bu gıda ormanlarında kısa sürece üretken türlerden ürün almak mümkün hale geliyor. Zamanda ve mekanda istifleme ile normalde 100-150 yıl sürecek bir ormanlaşma sürecini 10-15 yıla düşürmek mümkün hale geliyor. Bir üretici türe 9 destek tür konulması gereken bu süreçte dikilen üretici türlerin hemen sulanmaya başlanması gerekiyor" şeklinde süreci anlatan Zengin daha sonra tahtaya yaptığı çizim üzerinden gıda ormanının evrelerini anlattı. Daha sonra katılımcıların sorularını cevaplayan eğitmen, katılımcılara kendi arazilerinde neler yapabilecekleriyle alakalı tüyolar verdi.

1. aşama: Yer örtücüler 
Tür: Yonca, fiğ vb.
Kalma süresi: 1-2 yıl
2. aşama: Otsu türler
Tür: Yonca, burçak vb.
Kalma süresi: 3-5 yıl
3. aşama: Çalı türleri
Tür: Katırtırnağı, sinameki vb.
Kalma süresi: 5-10 yıl
4. aşama: Çatıaltı katmanı
Tür: Akasya, iğde vb.
Kalma süresi: 20-25 yıl
5. aşama: Çatı katmanı
Tür: Kestane, ceviz ve meyve ağaçları vb.
6. aşama: Kök bitkileri
Tür: Patatesgiller
7. aşama: Sarılıcılar
Tür: Asma türleri 


Haber: Hazal Sipahi
Tür: Multimedya Haber